Bilmiyorum hiç fark ettiniz mi ama çok fazla söyleniyoruz…
“Bu ülke şartları…”
“Günümüz insanları…”
“Ülke ekonomisi…”
“Dünya sistemi/Bu düzen…”
“Böyle gelmiş, ben mi değiştireceğim?...”
Bizlerin hayattaki mutluluğu ve huzuru sürekli bizden bağımsız dış faktörlere bağlanmış durumda.
Ve evet bu bir sıkıntı ve sorun.
Sorun çünkü bu dışsal faktörlerden etkilenmeye açık olma ivmemiz şu sonuçları doğuruyor: “Ben değiştiremeyeceğim ve benim etki alanımdan büyük olan sorunlu yapıların bir sonucuyum; dolayısıyla bir kurbanım.”
“İşimden memnun değilim ama değiştiremem çünkü başka türlü ayakta kalamam.”
“İlişkim/evliliğim şahane değil ama bakıyorum herkesinki böyle zaten.”
“İstediğim hayatı yaşayamıyorum ama zaten bu düzen o kadar yozlaşmış ki yaşamak mümkün değil.”
“İnsanlık ölmüş zaten, bu yozlaşmanın içinde iyi biri olmak enayilik gibi.”
“İnsan kendisinin önemsediği şeyleri başkalarına ulaştıramadığı ya da başkalarının olanaksız bulduğu bazı görüşlere sahip olduğu zaman kendisini yalnız hisseder.” der Jung.
Çok yalnızlaştık bence. Bu yalnızlaşma bizleri bir şeyleri değiştirebileceğimiz algısından uzaklaştırdı. Kimse bizi anlamayacaksa, sistem kötüyse ve değiştirelemeyecekse, iyilik, doğruluk, dürüstlük gibi kavramların içi boşaltıldıysa çabalamamıza ne gerek var ki?
Söylenip duralım dolayısıyla. Söylenelim söylenmesine de, bu bizi nereye götürüyor sizce?
Beğenmediği işini bırakıp hayallerinin peşinden koşanlara, kendi doğrularını ve etik değerlerini kurup güzel bir örnek olarak hayatımızda yer edinenlere, sistemin bir mağduru olmayı kabul etmeyen o marjinal güzel insanlara özenmeyi ne zaman bırakacağız?
Çevrenizdeki bu insanları kıskanın.
Çünkü kıskançlık çok gerekli bir duygudur. Kıskanırsanız, kıskandığınız şeyi kendiniz için istediğinizi fark edersiniz. Ve kıskançlığı kötü bir duygu olarak kendinize yakıştıramamak algınızdan kurtulursanız; aslında o kişiyi değil, o kişinin yaptıkları ile sizin kendinizde görmek istediğiniz başka bir şeyi uyandırarak durumun kendisini kıskançlık olarak gösterdiğini fark edersiniz.
Örnek üzerinden gidelim; bir arkadaşınızın sizin için şahane giden bir ilişkisi olsun. Siz ise hayatta yalnızsınız. Kıskanıyorsunuz bu ilişkiyi ve arkadaşınızı.
Kıskandığınız şey, birbirine emek veren, dinleyerek, anlamaya çalışarak özenle inşa edilmiş ve sürdürülen ve sizin sevgiyi gördüğünüz bir ilişki ihtimali; dolayısıyla kendinizde böyle bir ilişki yaşamaya dair duyduğunuz ihtiyacın tezahürü olmasın?
Şimdi yapmanız gereken şey yakın arkadaşınızı kıskandığınız için kendinize kızmak ve geçmiş kötü ilişkilerinize dönüp bakarak söylenmek mi olsun yoksa kendinize dönerek sevgiye (herkes gibi ve herkes kadar) ne kadar muhtaç olduğunuz ve bunu nasıl mümkün kılabileceğiniz ile alakalı çaba sarf etmek mi olsun?
İşin özü şu; söylenmek bizi hiçbir yere götürmeyecek.
Tüm insanlığı değiştiremeyeceğiz. Sistem böyle ve kötü, tamam.
Fakat siz değişebilirsiniz. Ve emin olun siz değişirseniz çok ama çok şey değişir.
Söylenmeyin; özenin, kıskanın, değişime açık olun ve farklı düşünün.
Siz, zorunlu kılındığınızı düşündüğünüz hiçbir şeyin boyunduruğu altında değilsiniz.
Özgürlük bir hippi gibi sırt çantanızla ülke sınırları dışında dolanmak değil; bu da olabilir ama sadece bu değil.
Özgürlük sizin zihninizde yaratabileceğiniz ve hatta yaratmakla yükümlü olduğunuz bir yaşama biçimi.
Zihninizde özgür olursanız; yapacağınız her şeyden siz sorumlu olursunuz.
Özgürlük, sorumluluktur.
Hem de kendi hayatımızın sorumluluğu!